Çıktım Kozan'ın Dağı'na Türküsünün Hikayesi
Türkülere kahraman olan Kozanoğlu, Afşarlıların Kozanlı oymağının reisi olan bir ailedendir. Bu oymak önceleri Karamanoğulları’nın, sonradan da Osmanlı Devleti’nin maiyetinde bulunup, Kozan havalisinin idaresini yürütüyordu. Kozan dağlarındaki Varsaklar (Varsak aşiretinden olanlar) bunların piyadesi, Çukurova’daki Afşarlar ise süvarileriydi. Kozanoğulları bu havalide uzun müddet hüküm sürdüler. Halkın, hak ve hukukunu, iç ve dış saldırılara karşı korudular. Orta Anadolu derebeylerinden Çapanoğlu Süleyman Bey’in, Kozan bölgesini istila için gönderdiği askerler Yusuf Ağa tarafından perişan edildiği gibi, bir müddet sonra Mısırlı İbrahim Paşa’nın Kozan’ı almak için gönderdiği askerler de Kozanoğlu Mehmet Bey’in kuvvetleri tarafından yenilgiye uğratıldı.Yusuf Ağa’dan sonra Ali Bey, ondan sonra Ali Bey’in oğlu Mehmet Bey Kozan beyliğine geçtiler. Kozan Beyliği gittikçe kuvvetleniyordu.
1882 senesinde Sultan Aziz zamanında Sadrazam Ali Paşa’nın Kozan Beyliğini ortadan kaldırmaya karar vermesi üzerine Derviş Paşa kumandasında “İslâhiye Fırkası” adı altında bir kuvvet teşkil edip Kozan’a gönderildi. Ahmet Bey ile Yusuf Bey ve Kozan hanedanına mensup diğer beyler, Halil Bey, Ali Bey ve Hüseyin Bey’ler devlete bağlıklarını hemen bildirdiler. Ahmet Bey’e Kütahya valiliği, diğer beylere de birer memurluk veya maaş verilerek dağıtıldı. Kozana bir sancak haline getirildi. Kozanoğlu Yusuf Ağa Sivas’ta oturmaya memur edildiğinden, muhafız askerleri himayesinde yola çıktı. Fakat aşiretlerinden birkaçı yolu kesip onu muhafız askerlerin elinden aldılar.
Yusuf Ağa da durumu değerlendirmek istedi. Kozan’a gelerek bütün aşiretleri isyana kaldırdı. Bunun üzerine Müşir Derviş Paşa, İsmail Paşa kumandasındaki bir müfrezeyi Yusuf Ağa üzerine gönderdi. Kısa bir çatışmadan sonra Yusuf Ağa esir düştü ve astırıldı. Taraftarları da dağıtıldı. Türkü, Kozanoğulları’ndan Yusuf Bey’in dağlardaki hayatı ve üzerine gönderilen kuvvetlerle yaptığı mücadele üzerine yakılmıştır.
Devlet millet kavramlarından habersiz bu derebeylerinin, nizam askerlerini düşman sayması, onlarla çatışması, düzeni ve dirliği saymaması elbette ki beğenilecek bir durum değildir. Yalnız, gelenek ve görenekleri, atadan kalma yurt parçasını, kendisine bağlı halk topluluğunun hak ve hukukunu korumayı, bir namus borcu bilerek, çarpıştıklarını düşünürsek, kendilerini harekete geçiren duygunun eşkıyalık değil, o zamanlarda pek makbul olan asalet, mertlik ve yiğitlik duygularının olduğunu görürüz. Eğer böyle olmasaydı geniş bir halk topluluğunun kendilerine yürekten bağlılıklarını göremezdik.
Çıktım Kozan’ın dağına
Remil attım dost bağına
Aşiretten imdat olmaz
Kaçalım Kozan dağına
Kara çadır eğmeyinen
Ucu sırma düğmeyinen
Ne kaçarsın Kozanoğlu
Beş bin atlı gelmeyinen
Çıktım kozanın dağına
Karı dizleyi dizleyi
Yaraların göz göz oldu
Cerrah gözleyi gözleyi
Kara çadırın karası
Karıştı Kozan arası
Ben öpmeğe kıyamazdım
Ak göğsü süngü yarası
Olur mu beyler olur mu
Evlat babayı vurur mu
Padişahın zalimleri
Bu dünya size kalır mı?
Kozan Dağı dağ değil mi?
İçi dolu bey değil mi?
Kozan beyini öldürmüşler
Bu da bize ar değil mi?
Ne inişin dibindeyim
Ne yokuşun başındayım
Bana ölüm yakışır mı?
On üç, on dört yaşındayım
Kır at gelir seke seke
Kulağında elmas küpe
Çifte kızlar hizmet eder
Ak kolların çırpa çırpa.
(Yöresi: Çukurova (Adana); kaynak kişi: Sazcı HULUSİ; yayımlayan: Mehmet Özbek/Hamdi TANSES)